[BOŞ_SES] Merhaba. Konuşma organlarını çalıştırabilmemiz için, bir takım çalışmalar yapıyoruz. Bunlardan biri de, tekerleme okumak. Tekerlemeye ihtiyacımız var. Ama sadece tekerlemeyle konuşmamızı geliştirebilir miyiz? Hayır. Ama tabii ki ihtiyacımız var. Şimdi bir kaç çalışma yapacağım izninizle. Bir varmış bir yokmuş. Allahın deli deli kulları pek çokmuş. Çok demesi pek günahmış. Azdan çoktan, hoppala hoptan, sana bir mintan yaptırayım çerden çöpten, ilikleri karpuz kabuğundan, düğmeleri turptan. Evvel zamanda iken, kalbur samanda iken, az iken, uz iken, anam evde kız iken, deve tersi koz iken, kara tavuk kömürcü, saksağan berber iken, az ekmekçik köpek dülger iken, deve bez satan horoz tellal iken, tavuk saatçi, eşek tuzcu, koyun hakim, keçi müezzin iken. Tilki simsar, kedi çuhadar iken, anam eşikte iken, babam beşikte iken, anam ağlar anamı sallardım, babam ağlar babamı sallardım. Derken babam düştü beşikten, ben hopladım eşikten, anam kaptı maşayı, babam kaptı meşeyi. Dolandırdılar bana dört bir köşeyi. Anam kaptı yarmayı, çıktım tavan arasına, bir kırık sandık buldum. Açtım baktım içinde bir kırık altın. Almayacaktım ama aldım sarıdır diye. Ordan gittim İstanbul'a bir kase yoğurt aldım durudur diye. Ordan gittim İstanbul'a bir kase daha yoğurt aldım yine durudur diye. Dokuz yüz doksan testi su kattım koyudur diye. Tophane güllerini cebime soktum darıdır diye. Nacağı aldım, Kapalıçarşı'ya daldım korudur diye. Akdeniz'e girdim kıyıdır diye. Ortasına bastım kuyudur diye. Selimiye Camii'nin duvarına dayandım yalıdır diye. Ağrı Dağı'na bir tekme vurdum geri dur diye. Üçlük beşlik serdiler, beğenmedim iridir diye. Beni aldılar tımarhaneye götürdüler "Delidir" diye. İki adam geldi, şahitlik etti "Veli oğlu Veli'dir" diye. Tımarhaneyi dürdüm, katladım, sırtladım halıdır diye. Beş, on sopa vurdular yeridir diye. Beni padişaha bildirdiler "Delidir" diye. Padişahtan ferman çıktı, "Bırakın onu, eski huyudur" diye. Kucağıma bir yumurta verdiler. Yumurta elimden düştü, içinden kocaman bir horoz çıktı. Kovalamaya başladım. Taş attım değmedi. Ceviz attım, cevizden kocaman bir ağaç bitti. Üstündeki cevizleri düşüreyim diye bir taş attım, değmedi. Toprak attım, ağacın başı tarla doldu. Kimi dedi "Buğday ek", kimi dedi "Karpuz ek". Karpuz ektim, öyle karpuz verdi ki. Tarla develeri taşıyamadı. Karşıma bir adam çıktı. Karpuzundan versene dedi, bir karpuz verdim. Bir ordu yedi, yarısı arttı. Ben de bir karpuz keseyim dedim. Keserken çakım içine kaçıverdi. Elimi soktum alamadım. Gözümü soktum göremedim. Kendim girdim, yedi sene aradım bulamadım. Yedi sene gezdim dolaştım, sonunda karpuzun kapısına ulaştım. Vay anam vay, evin köyü yıkılası karpuz. Bir yanı sazlık, bir yanı tozluk dumanlık. Bir yanında demirciler demir döver ahenk ile, bir yanında boyacılar boyar binbir çeşit renk ile. Böyle tekerlemelerle, konuşmamızı, çalışmalarımızı mutlaka renklendirmeliyiz. Ama sadece tekerlemeler yeter mi? Hayır. Konuşma organlarımızı çok iyi çalıştırmalıyız. O saçma egzersizler dediğimiz, "valfanavara, velfenevere, vılfınıvırı" gibi egzersizleri çalıştırmalıyız. Konuşma organlarımızı çalıştırmamız için, mutlaka egzersizler [SES] yapmalıyız, çenemizi çalıştırmalıyız, dilimizi çalıştırmalıyız. Her şekilde çalışmaya devam etmeliyiz.